Bir zamanlar ‘Ülkücüler’ vardı…

Bir zamanlar ‘Ülkücüler’ vardı…

Yazarını bilmiyorum ama ne farkeder,düşünün ki siz yazdınız-ben yazdım.. ” Bir zamanlar ülkücüler vardı;Otopsiye göre 3 gündür midesine bir lokma dahi girmeyen… Şehit edildiğinde cebinden sadece ve sadece 35 kuruşu çıkan… Küçük bir dilim bayat ekmeği suda ıslatarak bölüşüp karınlarını doyuran… Anadolu Türk terbiyesinden gelen utanma duygusuyla kimseciklere ismini açamadığı sevdiği kızın, kendisinin mezara konuşunu […]

Yazarını bilmiyorum ama ne farkeder,düşünün ki siz yazdınız-ben yazdım..

” Bir zamanlar ülkücüler vardı;
Otopsiye göre 3 gündür midesine bir lokma dahi girmeyen…

Şehit edildiğinde cebinden sadece ve sadece 35 kuruşu çıkan…

Küçük bir dilim bayat ekmeği suda ıslatarak bölüşüp karınlarını doyuran…

Anadolu Türk terbiyesinden gelen utanma duygusuyla kimseciklere ismini açamadığı sevdiği kızın, kendisinin mezara konuşunu 100 metre öteden hıçkırıklara seyredip, terki diyar ederek, bir daha hiç kimselerin göremediği…

İdama götürülürken, gecenin alaca karanlığında, bulutlar insan kılığına girip başları üzerinde dolaşarak ”Cennette yerin hazır, senden önce Hakk’a vasıl olan ülküdaşların seni bekliyorlar’’ diyerek karşılanan…

Şehadetinden 5,5 ay sonra kabri açıldığında sağ başparmağından halâ sıcak kan akıp, gören Savcının imana gelmesine vesile olan…

Şehadetinde 9 ay sonra çöken mezarı açıldığında, kabrinde kefenine çil dahi düşmemiş bedeninden etrafa gül kokusu yayılan…

Biraz sonra avluda boynuna ip takıp, ayaklarının altındaki sehpayı tekmeleyecek olan cellâtına, ”Gecenin bu saatinde evinden, çoluk çoğundan ayrılıp buraya kadar geldin” diyerek helâllik isteyen…

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI;

Vatan sevdaları,
İdam sehpaları Burak’ları,
Dar ağaçları ise Sır’atları olan…

Devrin cellâtlarınca idam edilen ülkü devlerinin ayaklarının altlarındaki sehpalar, üzerilerinde ki ülkü devlerini cennete taşıyacak kanatlarını açmış birer BURAK’tan farksızdılar.

İdamları için çatılan darağaçları ise;
Mahşer günü Cennete giden yoldan daha rahat geçebilmeleri için onların sır’atlarıydı…

Onlar, kendilerini Türk milletine adamışlardı.
Türk milletine Allah’ın birer mübarek armağanıydılar.
Onlar, yılanın gömleğinden sıyrıldığı gibi dünya sevgisinden sıyrılarak vatan, devlet, din ve Türklük uğrunda şehadete koşuyorlardı…

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI;

‘’Ağabey; sen davamıza lâzımsın, sen vurulma, ben vurulayım’’ diyerek ülküdaşının eceline tâlip olan…

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI;

Onlar yaşadıkları devrin sahabesi olabilmek için ne dertlere göğüs gerip, en büyük zorluklar karşısında bile geri adım atmamışlardı…

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI;

Ruhlarını İslâm’ın potasında eriterek, Türklük gurur ve şuuruyla peşinden koştukları kutlu davanın birer çerisi olup, geride gözü yaşlı analar- babalar, dul ve yetimler bırakarak gençliklerinin baharında Allah’a yürüdüler…

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!

O ülkücüler;
Gönül ve hâl ehli olup,
Türklük ateşiyle yanıp kavrulan,
Hakk’a sevdalı,
Rütbe beklemeyen,
Dünyaya tenezzül edip ikbâl kovalamayan,
Anadolu’nun her taşına sevdalı,
Her karış toprağına vurgun Türk delikanlısıydılar,
Her biri Türk’ün bağrından yeşeren namus âbidesidiydiler.

BİR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI!

O ülkücülerin çileli ömürleri;
Hainlerle,
Sütü pislerle,
Kanı, dini, nikâhı bozuk soysuzlarla,
Türk milletinin amansız düşmanı kahpelerle,
Irz, namus ve din düşmanı hainlerle mücâdelenin en çetiniyle, kavgaların en amansızıyla geçti.

BİLİNSİN Kİ;
Ülkücünün ülkücüyle kapıştırılması tarihimizde uğradığımız felâketlerin en büyüğü ve en korkuncu olur.
(Allah yaşatmasın)

Kim bu alçaklığa tevessül eder, ülkücüyü ülkücünün üzerine salarsa; biliniz ki bu kişiler kendisinin ve milletinin namusunu pazarlayan GAVATLARDIR.

ÜLKÜCÜ ÜLKÜCÜYE SALDIRDI DENİLİYORSA!
Şayet bir yerde her hangi bir sebeple ülkücü ülkücüye saldırdı diye bir haber duyarsanız, biliniz ki ya birileri ülkücülere çamur atıyordur, ya da taraflardan biri mutlaka ülkücü olmayıp, birilerinin bindirilmiş kıt’alarıdır.

Ülkücü ülkücüye asla ve asla saldırmaz!
Çünkü ülkücü ülkücünün kan ve can kardeşi olup; Türk milletinin, vatanının, ırzının mücâdelesini birlikte veren yiğitlerdir.

BİLİNSİN VE BEYİNLERE KAZINSIN Kİ;
Ülkücü, kimseye ne fedâilik, ne de uşaklık yapar.
Ülkücü, Hasan Sabbah’ın Haşhaşileri gibi sağa sola salya akıtmaz.
Ülkücü, geçmişte kendisine hakaret edip iftira atanları da asla unutmaz.

Ülkücü, kutsal kavgaların adamıdır.
Ülkücülük; bir Türk için, insanın yükselebileceği en üst mertebedir ve insanlığın en yüce şeref zirvesidir.

ÜLKÜCÜ;
Bazen Vey Irmağı kıyısında Çinliye kılıç çalan Kürşad’ın kırk çerisinden biri olur.
Bazen Ulubatlı Hasan olur surlarda elinde üç hilâlli bayrağı ile,
Bazen Genç Osman’dır Bağdat önünde,
Bazen Koca Seyit’tir kucağında 274 Kg lık mermisiyle…

ÜLKÜCÜ;
Hiçbir zaman boynuna tasma taktırmaz,
O vatanı, şerefi, milleti için kavga verir,
Gâzi olur,
Şehit olur,
Lâkin dünyaya meyledip kimsenin uşağı olmaz.

ÜLKÜCÜ DAVA;
Fıtri bir hadise,
İnsani bir tercih,
İmâni bir harekettir.

ÜLKÜCÜ DAVA;
Bilgi, kültür ve duygu temelleri üzerinde yükselen bir inanç ve fikir hareketidir. Tarihi, kültürel ve mânevi derinliği olan yüce bir idealin adıdır.

ÜLKÜCÜ İSE;
Bu davayı sırtlayan ve kendi şahsi geleceğini Türk milletinin bekası noktasında yok sayarak, maddi ve mânevi tüm imkânlarını onun yüksek menfaatlerine amade kılan, ahlâk ve fazilet âbidesi, asil ve soylu insan demektir.

İYİ BİLİNE Kİ;
Bu ifâdeden gayrısı çapulcu olup,
Birilerinin bindirilmiş kıt’alarıdır,
Bu gibiler asla ve kata ülkücü olamazlar.

KİMLERDEN Mİ ÜLKÜCÜ OLMAZ?
Ucuz,
Basit,
Yalancı,
Münafık,
İspiyoncu,
İtikatı zayıf,
Menfaatperest,
Ahlâk fukarası,
Ve bulaşık adamlardan ülkücü olmaz!

EY BENİM ASİL VE SOYLU ÜLKÜDAŞLARIM!
TÜRK’ÜN GELECEK ÜMİDİ OLAN GENÇ BOZKURTLAR VE İHTİYAR KURTLAR, SİZLERE SESLENİYORUM;
Türk darda!
Türk zorda!
Türk bir ateş çemberinin içine hapsedilmiş!
Biliniz ki; İstiklâl, istikbâl ve hanımlarımızın, kızlarımızın namuslarına göz dikilmiş!
İçeride ve dışarıdaki hainler SEVR TÜRKÜLERİ söylemekte ve Türk’e diş bilemekteler!

VE SON OLARAK DİYORUM Kİ;
Bir olun!
İri olun!
Diri olun!
Kucaklaşın!
Gönüllerinizi genişletin, 83 milyon yer bulup kendilerini güvende ve huzurda hissetsin o ülkü dolu gönüllerinizde!

ŞUNU DA UNUTUP YEİSE KAPILMAYIN!
Yüce Allah, bu toprakların tapusunu,
İlkin 1071 Malâzgirt,
İkinci kez 1915 Çanakkale,
Son olarak da 9 Eylül 1922 de Türk’e kesti…

Bu topraklar Allah’ın dilemesiyle kıyamete kadar, altında Allah’ın mührü olan ilâhi tapu gereğince Türklerin olacaktır!

AMA BİR ŞARTLA!
Başbuğ Türkeş’in mübarek Anadolu topraklarına ektiği ÜLKÜ TOHUMLARINI el birliği ile yeşertip, ÜLKÜCÜ RUH etrafında kenetlenip organize olarak, küfrün, hainlerin, Cumhuriyet düşmanlarının karşılarına çıkmakla…

GEÇ KALAN ÖLÜM!
Ruhi Kılıçkıran- Önkuzu- Özmenem- Pehlivanoğlu- Duracık- Esendağ…. Derken Fırat Çakıroğlu ülküdaşlarım!
Biliyorum kırgın ve kızgınsınız bana.
65 sene yaşayarak çok mu geç kaldım yanınıza gelmek için?
Ne sizleri daha fazla bekletmeyi, ne de Türk’ün sahipsiz kalan vatanından ayrı kalmayı içime sindiremiyorum
VE YENİDEN DİRİLİŞLE HAYKIRIYORUM.

MALIM, KANIM, CANIM VATANA FEDA OLSUN
TÜRKLÜK BEDENİMİZ, İSLAMİYET RUHUMUZ
KANIMIZ AKSA DA ZAFER İSLAMIN OLSUN
TÜRKİYE TURAN, ANAYASA KUR’AN OLSUN
ALLAH TÜRKÜ KORUSUN VE YÜCELTSİN.

ALLAH,
TÜRK’E ÜLKÜCÜ DİRİLİŞLE YENİ YENİ ZAFERLER KAZANIP,
CAN ANADOLU TOPRAKLARNDA KIYAMETE KADAR YAŞAMAYI NASİP EYLESİN İNŞALLAH

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN